Slovenya’nın dört bir köşesini bizimle keşfetmeye ne dersiniz? Ailece gezilecek görülecek yerleriyle tanıdıktan sonra yeniden gelmek için sabırsızlanacağınızı söyleyebiliriz. Hadi gelin başkentten başlayalım.  

Evvel zaman içinde zarif bir kent varmış, adı Ljubljana’ymış.

Avrupa’nın en masalsı kentlerinden biri Ljubljana olsa gerek. Çocuğunuz eğer Ejderhanı Nasıl Eğitirsin meraklısıysa nehrin üzerinden geçerken dört köşesindeki ejderhalarıyla sizi selamlayan köprü Zmajski Most’ta el sallayın. Şehrin kalbinde, “Üç Kardeş Köprüsü” olarak anılan Tromostovje’den geçtikten sonra pembe renkli elegan binasıyla Franciscan Kilisesi’nin de buluduğu  Preseren Meydanı’na ulaşılıyor.

Burada sokak sanatçılarını dinleyebilir, leziz dondurmalardan deneyebilir, nehir kenarına sıralanmış kafelerden birinde yerel lezzetleri tanıyabilirsiniz. Biz ailece seviyoruz, nehir üzerinde bir saatlik tekne turu yapmıştık ama daha kısa olsun derseniz yarım saatlik turlar da mevcut. Ljubljana Kalesi ise şehrin bir diğer sembolü. Fünikülerle bir dakikada tırmanacağınız kalenin avlusundaki restoranlarda soluklanabilir, şehre kuş bakışı bakabilirsiniz. Ziyaretinizde kalıcı ve dönemlik sergilere göz attıktan sonra sevimli maskot ejderhayla bir fotoğraf da çektirmek gerek.Tivoli Parkı ise, içindeki göleti ve malikaneleriyle bu yemyeşil şehrin en keyifli noktalarından biri.  Slovenya Ulusal Müzesi, Modern Sanatlar Müzesi ve Etnografya Müzesi ziyaret etmek isteyebileceğiniz ise müzelerden bazıları.

Arzın Merkezine Yolculuk: Postojna

Slovenya’da UNESCO Milli Miraslar listesinin başını çeken Postojna Mağarası rotamızın bir sonraki durağı. Yerin altının magmaya yaklaştığımız için daha sıcak olacağını düşünen oğlum Tan yaşayarak bir coğrafya dersi alıyor: 115 metre aşağıya doğru yola alacağımız mağaranın ısısı 8-10 derece civarında. Montlarımızı giydikten sonra bir buçuk saatlik macera başlıyor. Pivka Nehri’nin kayaları aşındırmasıyla oluşan ve Avrupa’nın en uzun karst mağarası olan Postjna’da  rehberin verdiği bilgileri dinlemek ve her köşeyi fotoğraflamaya çalışmak ikilemi içine girmek çok doğal.

Orada Kayaların Arasında Bir Şato Var Uzakta:  Predjama

Postojna’dan 10 kilometre kadar uzakta bulunan Predjama Şatosu kayaların arasında bir mağaranın üzerine kurulu. 12.yüzyılda yapılan şatonun çok konforlu olduğu söylenemez ancak kesinlikle güvenli. Giriş katında ülkenin Robin Hood’u olarak anılan Erazem Lueger’in resmi sizi karşılıyor. Çocuklarla gezerken yukarıdan gördüğümüz zindan tüylerimizi ürpertiyor.  Neyse ki buldukları minik çanı ısrarla ve sayısız kez çalınca neşeler yerine geliyor. Sergi alanları buradaki yaşam hakkında daha iyi fikir edinmek isteyenler için düşünülmüş. Dengesiz basamaklarla zorlu bir tırmanışla çıkacağınız mağara kısımlı zirvesindeki uğultular karanlıkta burada olmak istemeyiz dercesine birbirimize bakıyoruz. Terastan harika manzaranın fotoğraflarını da çektikten sonra yola devam etme zamanı.

Adriyatik Kıyıları Bizi Bekler: Portoroz &Piran

Slovenya’nın 47 kilometre uzunluğundaki Adriyatik kıyısında Koper, Izola, Piran ve Portoroz sizi farklı bir atmosfere davet ediyor. Dar arnavut kaldırımlı sokaklar, Venedik Gotik mimarisi, kiralık kayıklar ve teknelerin sıralandığı sahiliyle sakin huzurlu ortam deniz ürünleri seven aileleri mutlu eder cinsten. Piran’nın merkezinde arabayla gezmeniz mümkün değil, bir kaç kilometre ötedeki otoparka bırakıp ücretsiz minibüslere biniyorsunuz. Şehir surlarını gördükten sonra sahile doğru indiğinizde ise Tartini Meydanı irili ufaklı kafeleriyle sizi karşılıyor. Meydana yukardan bakmak için St.George Katedrali’ne tırmanmak mümkün.

Portoroz ise sahiline sıralanmış otelleri, kafeleri,pırıl pırıl denizi ve en favori teknenizi seçeceğiniz marinasıyla Slovenya’nın en şık sahil kasabası. Bu kıyıda bilmeniz gereken şey, kumlu plajların pek olmadığı. Genelinde çakıllı plajlar ve iskelelerden denize giriliyor ama otellerin önündeki plajlar da dahil olmak üzere özeldir yazan bir plaj yok, istediğiniz yerden girebiliyor, ihtiyacınıza göre günlük şezlong şemsiye kiralıyorsunuz.  

Asil Atlar Diyarı: Lipica

Sahilden direksiyonu İtalya’ya doğru kırın, çünkü dünyanın en asil atlarından olan Lipizzan atlarıyla buluşmak için en kısa yol Trieste üzerinden geçiyor. Atların ilk kez yetiştirildiği ve ismini de aldığı küçük bir köy olan Lipica’ya vardığınızda büyük bir çiftlik karşınıza çıkıyor.

Çiflik 437 yıl önce, Habsburg İmparatoru Ferdinand’ın oğlu ll. Charles’ın Lipica’yı askeri ve sivil alanda kullanmak üzere at sağlamak üzere kurmasıyla başlıyor. Bu güzel atlar, güçleri, hızlı ve istikrarlı olmalarının yanı sıra uzun ömürlü olarak da ün saldıklarından bundan faydalanmak için İspanyol, İtalyan ve Arap atları ile melezleştirilmişler. Tarih içinde sınırlar değişip, savaşlar süregelirken bir çok değişiklik onları da etkilemiş ancak günümüzde  Lipica Stud Çiftliği, Slovenya’nın kültürel zenginliklerinden biri olarak kabul ediliyor ve 350’den fazla Lipizzan atına ev sahipliği yapıyor.

Ailece gittiğinizde siz de bizim gibi çiftliği  önce faytonlu bir turla çiftliği tanıyabilir, buradaki minik pony’lere binerek güzel bir gezinti yapabilirsiniz. Çiftlikteki sergi alanı ve müzeye de vakit ayırmalı. Atların çalışma saatini kaçırmamak için manej kenarında yerinizi alın ve engellerin üzerinden atlarken ve yarışlara hazırlanırken asil duruşlarına şahit olun. Rehberli turlar ise farklı dillerde gerçekleşiyor ve bu asil atların yaşamının her dönemi ve alanına dair ilgi çekici bilgiler veriyor. Bizim çocukların en çok ilgisi çeken şeylerden atların siyah doğarak altı yaşları civarında derilerinin griye dönüşü ve beyaz tüylerle kaplanmasıydı.

Ormanda Arabalı Tren Yolculuğu

Goriska Brida, Slovenya’nın Toskana’sı olarak anılan şarap vadisi. Burada bir kaç gün vakit geçirdikten sonra Triglav Milli Parkı’na doğru yola çıkıyoruz. Ülke genelinde yollar harika ama hem kestirme hem de macera olsun derseniz buyrun arabalı trene. Yanlış duymadınız, arabanızla trene binip içinde kalarak, tünellerden geçebilir ve yolculuğuna eğlence katabilirsiniz. Tren saatinden 20 dakika kadar önce giderek feribottaki gibi sıraya giriyorsunuz. Hareket ettikten sonra inmek yasak ama iyi bir örnek olmayı bir kaç dakikalığına ara vererek camdan sarktığımı itiraf ediyorum ama gerçekten müthişti.

Göllere Doğru: Bohinj ve Bled

Gezinin sonuna bıraktığımız bu iki gölün arası sadece 20 dakika sürüyor, ikisi de harika ancak sundukları atmosfer farklı. Bohinj daha bakir, Bled ise elegan ve çevresiyle renkli. Bohinj’de kalacak yer daha az ama Bled’de çok daha fazla alternatif var.  Bir buzul gölü olan Bohinj’in etrafında bir sabah yürüyüşü enfes ancak yukardan görelim derseniz Vogel’deki teleferik size göre. Savica Şelalesi de görülmeye değer ancak aklınızda olsun ormanda yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüş daha sizi bekliyor.

Bu huzurlu ortamın tadını çıkardıktan sonra biz Slovenya denilince ilk akla gelen imajın sahibi Bled Gölü’ne yol aldık. Gölün üzerindeki minicik adacığa gitmek için kıyıdan tekneye binebilirsiniz. Hava güzel ve enerjiniz varsa kanoyla bir gezinti de pek cazip. Adaya ulaştıktan sonra sizi karşılayan Gotik kiliseye girmek için 99 basamak tırmanmanız gerekiyor. Adaya karşıdan bakmak istenler Bled Kalesi’ne çıkmalı. Fotoğraf çekmeye doyamayacaksınız. Gölün etrafında tur atmak için minik bir gezi treni de mevcut. Tatile tatlı bir son olsun derseniz ailece birer çatal kapıp milföylü kremalı geleneksel tatlı Kremna Rezina’yı tadın. Bir tane daha istemeye de çekinmeyin çıtırının da kremasının da masada mutlaka bir talibi çıkar.

0 Yorum

Bir Cevap Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

©[2015] gezgorkesfet.com

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?