Ailece New York’un kalabalığını geride bırakıp trene atlıyoruz. Planımızda güzel yemekler, nefis parklar, bol eğlence ve keşifler var. İstikamet neresi mi? Boston. Boston’da gezilecek görülecek yerlere hadi gelin siz de bakın.
Amerikan Tarihinin İzi Boston Sokaklarında
17.yüzyılın başlarında kurulan ve ülkenin Avrupa’dan göç alan ilk şehirlerinden biri olan Boston, ABD’nin bizimki kadar geriye gitmese de, tarihinin en çok hissedildiği şehirlerin başında Boston geliyor. Şehirde tarihin izini sürmek isteyenler Özgürlük Yolu, yani Freedom Trail olarak anılan yaklaşık dört kilometrelik rotayı takip ederek tarihi binaları yol üzerinde bulabiliyor. Şehrin simgelerinden Old North Kilisesi, altın kubbesiyle Massachusett Hükümet Binası, Amerikan Bağımsızlık Savaşı kahramanlarından Paul Revere’in 1680 yılında inşa edilen evi ise şehrin tarihine yapılan turların birer parçası.
Bu yol üstünde varacağınız Faneuil Hall Market Place ve Quincy Market, avlularıyla, içlerindeki ufak standları hem de çevreleyen restoranlarıyla insanları ve sokak şovlarını izlemek, ardından da bir şeyler atıştırmak iyi fikir olabilir. Ayrıca hayranlarının üstünden yıllar geçmesine rağmen uğramadan geçmediği Cheers dizisinin barı “Cheers Pub” da burada. Kırmızı tuğlayla kaplı iki katlı evlerin arasında yürürken böyle huzurlu bir yaşam da var diyor insan. Kendinizi okyanus kenarına attığınızda ise yine sizi parklar ve kafeler karşılıyor.
Parkları Bizi Kıskandırıyor
Yeşil alanlar Boston’un en önemli çekim noktalarından biri. Public Garden’ın baharda açan çiçeklerini kaçırdık belki ama yaz hali bile yetti bize. İçindeki minik gölette kuğu şeklindeki Swan Boats ailece gezinti için harika.
Yolun hemen karşı tarafındaki diğer park olan Boston Common ise 1640’tan bu yana halka açık bir park vazifesi görüyor. Buranın cazibe kaynaklarından biri olan 20 santim derinliğindeki suyuyla Frog Pond çocukların sıcak günlerde eğlenmeyi tercih ettiği yerlerden biri. Kışın burada bir buz pateni pisti kurulıyor. Yanıbaşındaki karusel ise gün boyunca hiç durmuyor.
Arnold Arboretum ise dünyanın her yerinden ağaçların bir araya geldiği, muhteşem bir başka yeşil alan.
Yavrum Göbek Bağını Buraya Bırakıyorum
Buraya göbek bağı taşıyan çok, ne yapalım haklılar. Amerika’nın hatta dünyanın en saygın üniversitelerinden MIT ve Harvard Boston’ın çekim noktalarından. Nehrin karşı kıyısındaki Cambridge’e geçtiğinizde siz de tuğla duvarları, siyah ferforje kapıları aralayın ve Harvard’a kendinizi atın. Şehrin olduğu kadar 1636’da açtığı kapılarıyla ülkenin tarihine tanıklık eden okul, imkanlarıyla, eğitimiyle ve mezuniyet sonrası sunduğu avantajlarıyla bir çok ailenin çocukları için kurduğu hayalin bir parçası olsa gerek.
Kızıl tuğla binaların arasındaki avluda John Harvard heykeli sizi karşılıyor. Sol ayağının şans getirdiğine inanlar ayağa dokuna dokuna rengini değiştirmiş. Dokunur musunuz bilmem ama bir fotoğraf çekmeden çıkan yok gibi. Okulda öğrencilerin yaptığı turların yanı sıra, dışarıdan tur yapanlar da var. Bilim binası, hukuk fakültesi ve merak ettiğiniz köşelerini bu turla daha rahat görebilir, aklınızdaki soruları sorabilirsiniz.
Teknoloji ve mühendislik alanlarındaki başarısıyla tercih edilen MIT buradaki diğer durağımız. Nehire bakan kampüsü oldukça keyifli, imkanları oldukça etkileyici, belki de bir sonraki gelişimiz kayıt için olur diye hayal kurduğumuzu söylemeliyim. Bu okullara girebilmek için başarılı bir eğitim geçmişine sahip olmanın yanında çok ciddi harçları ödeyebilmek de gerekiyor. Neyse ki sonrasında meyvelerini topluyorsunuz.
Bu müzeler sizi bekler
Museum of Science, çocuklar kadar yetişkinlerin bile tam gün geçirmek istediği oldukça zengin bir bilim müzesi. Vücudumuzun işleyişinden mekaniğe, uzayın derinliklerinden elektrik tiyatrosuna, kelebeklerin kozalarından çıkışından evimizin en önemli konu başlıkları dinozorlara uzanan geniş bir sergi alanı mevcut.
Museum of Fine Arts ise sanatsever ailelerin mutlaka bir ziyaretini hak ediyor. Neden derseniz aralarında Manet, Monet,Renoir, Van Gogh gibi sanatçıların eserlerinin de olduğu 450 binin üstündeki parça ve güncel sergiler oldukça etkileyici.
Müze demişken çay partisinden haberdar mısınız bilmem. Boston denildiğinde bahsi geçen Çay Partisi akla ilk gelen çay saati gibi bir şey değil. 1773’de İngilizlerin istedikleri vergilere protesto amacıyla, İngiliz gemilerindeki çayların limana dökülmesi Amerikan tarihinde Boston Tea Party eylemi olarak geçiyor. ABD’nin bağımsızlık savaşının başlangıcı olan sembollerden biri olan bu olayı gemi şeklindeki interaktif müzede siz de daha yakından öğrenebilirsiniz.
Unutmadan, ilginizi çekerse ABD’nin en unutulmaz başkanlarından John F. Kennedy’nin başkanlık kütüphanesi ve müzesi de burada bulunan müzeler arasında.
Boston Public Library ise etkileyici binasıyla oldukça davetkar. Burası bir müze değil, ancak etkileyici muralleri ve mimarisini daha iyi anlamak için turlar düzenleniyor. Klasik bir kütüphane değil, geniş arşivinden faydalanmanın yanında güzel kafesinde siz de bir kahve yudumlayabilirsiniz.
Sevdiğimiz hayvanlarla buluşma noktaları
New England Aquarium’unda deniz aslanlarından, küçük mavi penguenlerine, Bahamalardan tropik Pasifik sularının farklı balıklarına sizi bekleyen bir çok sevimli canlı var. Deniz kaplumbağaları ve köpekbalıkları da burada üç boyutlu filmlerle karşınızda.
Balinalarla kendi ortamlarında buluşalım derseniz, Whale Watch turları size göre. Limandan kalkan turlar sizi çok heyecan verici bir yolculuğa çıkarıyor. Bu tur hoşumuza gitti ama ister günü birlik ister bir kaç gün daha vaktimiz var neden olmasın derseniz Obama ailesinin de favori yerlerinden Cape Cod’a buradan 90 dakikada tekneyle ulaşmanız da mümkün.
Franklin Park Zoo şahane bir hayvanat bahçesi. Biz yetişemedik ama tembel hayvanlarla kahvaltı saati ve onların yaşamını öğrenmek eğlenceli olsa gerek. Kel kartaldan, altın kartala, baykuşlardan akbabalara kuşların hemen üstünüzden uçarak yaptıkları uçuş şovunu da kaçırmamalısınız. Daha da maceralısı burada bir ece kalabileceğiniz programlar da sunuluyor. Melis küçük olduğu için biz yapamadık ama sizin çocuğunuz 6 yaş üstündeyse belki düşünebilirsiniz.